Kartvizitten Önce Gönül Vardı: Ahilikten Bugünün Dünyasına Sıcak Bir Bakış

Bir merhaba… Bazen bir hayatı değiştirir. Bazen yıllardır görmediğin biriyle, bir düğün salonunun çıkış kapısında karşılaşırsın. “Yahu sen ne zaman döndün?” diye başlar cümle, “Çay içelim mutlaka,” diye biter. İçilir mi o çay? Çoğu zaman içilmez. Ama yine de orada bir şey olur. İnsanın insana tuttuğu o incecik bağ var ya, işte o kendini hatırlatır.

Bugün adına “networking” dedikleri şey bu aslında… Ne LinkedIn profili, ne de kartvizit koleksiyonu. İnsan, insana dokundu mu, mesele o. Dokunmadıysa… Gerisi kuru kalabalık.

Şimdi diyeceksiniz ki, “Ama günümüz öyle mi?” Öyle. Ama öyle olmak zorunda değil. Şunu söylemek istiyorum aslında: Biz bu ilişki kurma işini yeni öğrenmedik. Yeni isim verdik sadece. Yüzyıllardır vardı bizde bu. Adı başka bir şeydi: Ahilik.

Ahilik: Kitapların Yazmadığı Bir Hayat Biçimi

Ahilik, 13. yüzyılda kurulmuş bir esnaf teşkilatıydı der kitaplar. Ama kitaplar her zaman kalbin söylediklerini yazmaz. Ahilik, aslında bir hayat biçimiydi. Bir çırak, ustasından sadece işin inceliklerini değil, insan olmayı da öğrenirdi. Güveni, vefayı, sabrı, cömertliği… Dükkânın içinde değil, yanında yaşardı. “Eline, beline, diline sahip ol” derdi ustası. Bugün bir yöneticinin liderlik eğitimi diye aldığı şey… Bir Ahi, komşusu siftah yapmamışsa, müşterisini ona gönderirdi. Çünkü orada kazanç; sadece kasa değil, komşuluktu. Yalnız kazanmak değil, birlikte bereket bulmaktı mesele.

Bugün iş dünyasında “değer temelli ticaret”, “etik iş modeli” diye konuşulan şeyler… O zamanlar günlük hayatın parçasıydı. Yani sandığınız kadar yeni değil bu laflar.

Eskimeyen Değerler: Güven, Emek, Gönül

Ahilikten bugüne kalan bazı öğretiler var ki, bugün hâlâ geçerli. Güven, mesela. Bir Ahi’nin sözü senetti. Bugün imza attığımız her sözleşmede, aslında o eski sözlü güvenin gölgesi dolaşıyor. Ya da değer katmak… Ahiler önce işini iyi yapardı, sonra karşılık beklerdi. Bugün “önce fayda üret” diyorlar ya, aynı şey işte. Yeni ambalaj, eski ruh. İlişkilerin zamanla olgunlaştığını bilmek de vardı Ahilikte. Bir çırak, hemen usta olmazdı. Yavaş yavaş pişerdi. İlişkiler de öyle. Bugün tanışır tanışmaz iş bağlamaya çalışanlara bakınca, o sabır kültürünü daha çok arıyoruz sanki.

Bir de gönül meselesi var tabii. Gönülden kurulan bağ, uzun ömürlü olur. Hatırlarsınız… Eskiden bir esnaf, müşterisinin çocuğunun sınavını sorar, annesinin hastalığını merak ederdi. Şimdi çoğu göz temasından bile kaçıyor.

Modern Dünyada Samimi İlişki Kurmak Mümkün mü?

Peki günümüzde bu iş nasıl olacak? Her şey dijital, her şey hızlı. Ama insan hâlâ aynı insan. Bir selam vermek, dertleriyle dertlenmek, gerçekten önemsemek… Hâlâ bir bağ kurabiliyoruz. Sadece biraz yavaşlamaya, biraz da samimiyete ihtiyacımız var.

Yönetim danışmanlarının üzerinde çalıştığı önemli alanlardan biri de tam burada ortaya çıkıyor: Bireylerin ve kurumların daha anlamlı ve samimi, daha insani, daha güvene dayalı ilişkiler kurabilmesi… Bu ilişkilerin nasıl kurulacağı, nasıl sürdürülebileceği ve zamanla nasıl derinleşebileceği üzerine özenle düşünmek ve çalışmak gerekiyor. Çünkü insanı anlamadan, ilişkiyi yönetmeden, sağlıklı bir iş ya da yapı kurmak mümkün değil.

Bir Başlangıç Noktası…

Bir de şu mesele var: Network kurmak istiyorsanız, bir yerden başlamanız gerekir. İşte o yerlerden biri de sivil toplum kuruluşlarıdır. Dernekler, vakıflar, iş insanları birlikleri… Oralar sadece toplantı yapılan, kartvizit verilen yerler değil. Oralar, birlikte yürümenin mümkün olduğu yerlerdir. Kimi zaman bir çay içimlik tanışma, yıllar süren ortaklığa dönüşür. Kimi zaman sadece bir fikir konuşulur, sonra o fikir bir projeye dönüşür. Ama her zaman bir şey olur. İnsanın insana tuttuğu o incecik bağ, kendini hatırlatır. Tıpkı o düğün çıkışında denk gelen iki eski dost gibi.

Bir merhabayla başlar her şey.

Ekrem Şahin
Yönetim ve İletişim Danışmanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunları da beğenebilirsin