Muhtemelen siz bu satırları okurken, MÜSAD tarafından 8 Şubat tarihinde Hanau CPH Kongre Merkezi’nde düzenlenen Avrupa Türk Gıda Zirvesi tamamlanmış olacak. Bu zirvede Avrupa’daki Türk gıda sektörüne dair birçok yeni fikir konuşuldu ve tartışıldı. Sektörün mevcut sorunlarını ve potansiyel fırsatlarını artık daha net görebiliyoruz.
Türk Gıda Sektörünün Ortak Sorunları
Avrupa’daki Türk gıda sektörünün en büyük eksikliği, maalesef ortak bir çatı kuruluşunun bulunmamasıdır. Bu eksiklik, sektörün birlikte hareket etmesini zorlaştırıyor ve dağınık bir yapı ortaya çıkarıyor. Oysa böyle bir birlik, hem iş dünyasında hem de tüketiciler nezdinde güven yaratabilir.
Geçmişte işçi göçüyle başlayan bu yolculuk, Türklerin Avrupa’da küçük işletmeler kurmasıyla şekillendi. Bugün bu yolculuk, Türk gıda ürünlerinin Avrupa pazarında geniş bir tüketici kitlesine ulaşmasıyla yeni bir aşamaya taşındı. Ancak, sadece bireysel çabalarla kalıcı bir büyüme sağlamak zor. Türk toplumunun bireysel bakış açısını bir kenara bırakıp, “Avrupa Türk Gıda Birliği” çatı örgütünü en kısa sürede hayata geçirmesi gerekiyor.
Tüketici Algısını Güçlendirmek
Türk gıda ürünlerinin Avrupa’da daha fazla tercih edilmesi için tüketici algısının yenilenmesi şart. Şu an birçok Türk ürünü “etnik gıda” olarak sınıflandırılıyor ve bu, ürünlerin geniş tüketici kitlesine ulaşmasını engelliyor. Türk mutfağı, otantik lezzetleri ve sağlıklı ürün seçenekleriyle Avrupa mutfak kültürüne benzersiz katkılar sunabilecek bir potansiyele sahiptir.
Türk mutfağı, özgün tatlarını modern tüketici alışkanlıklarına uyarlayarak fark yaratabilir. İtalyan mutfağının pizza ve makarnayla, Yunan mutfağının ise zeytinyağı ve yoğurtla yakaladığı başarı, Türk ürünleri için ilham verici olabilir. Coğrafi işaretleme ve yenilikçi ambalaj tasarımları, Türk ürünlerinin değerini artırmada etkili bir yol olabilir.
Bunun yanı sıra, ürünlerin hikayesini anlatmak önemlidir. Türk mutfağının tarihî ve kültürel bağlamı, tüketicilere duygusal bir bağ sunar. Bu bağ, hem geleneksel hem de modern tatları bir arada sunan ürünlerle daha etkili bir şekilde güçlendirilebilir. Dijital platformlar ve sosyal medya kampanyaları, bu hikayeleri Avrupa’nın genç ve açık fikirli tüketicilerine ulaştırmada güçlü bir araç olarak kullanılabilir.
İtalyan mutfağı, coğrafi işaretleme sistemleriyle ürünlerine değer katarken; Yunan mutfağı ise sağlık trendlerine uygun ürünlerle tüketicilerin ilgisini çekiyor. Türk gıda sektörü de bu örneklerden ilham almalı ve hem geleneksel tatları hem de modern beklentileri karşılayan ürünler sunarak algıyı yenilemelidir.
Dijital platformlar ve sosyal medya kampanyaları, Türk mutfağının zenginliğini tanıtmak için güçlü bir araçtır. Modern tüketiciye hitap eden yenilikçi ambalaj ve etkileyici hikaye anlatımı, ürünlerin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlayabilir.
Gelecek İçin Birlikte Hareket Etmek
1961 yılında Almanya’ya başlayan işçi göçüyle beraber küçük işletmelerle adım atılan bu yolculuk, bugün daha güçlü ve kurumsal bir seviyeye taşındı. Ancak, sektörde daha büyük hedeflere ulaşmak için eski yöntemlerin ötesine geçmek gerekiyor. Esnaflıkla başlayan bu hikayenin artık daha profesyonel bir yönetim anlayışıyla devam etmesi şart. Türk gıda sektörü, tüccar kimliğinden iş insanı kimliğine geçerek küresel ölçekte rekabet edebilir hale gelmelidir.
Bir çatı kuruluşu, sektörün önünü açacak stratejiler geliştirebilir. Bu kuruluş sayesinde markalaşma süreçleri desteklenebilir, coğrafi işaretleme gibi adımlarla ürünlerimizin değeri artırılabilir. Ayrıca, sağlık trendlerine uygun yenilikçi ürünler geliştirmek de teşvik edilebilir. Ancak, bu hedeflere ulaşmak için sektör liderlerinin bir araya gelip, ortak bir vizyonla çalışması gerekiyor. Yıllık toplantılar, iş birlikleri ve stratejik planlarla bu girişim hayata geçirilebilir.
Türk gıda sektörü, yalnızca raflarda değil, zihinlerde de kalıcı bir yer edinmek için şimdi harekete geçmeli.
Ekrem Şahin
Pazarlama ve Yönetim Danışmanı
